Birinci Dünya Savaşının Başlaması ve Osmanlı Devleti’nin Savaşa Girişi

Birinci Dünya Savaşı ve Osmanlı Devletinin Savaşa Girişi

31 Aralık 2019

Osmanlı Devleti birkaç yüzyıl süren gerileme devrinde, özellikle son dönemlerinde çok yalnız kaldı. Hiçbir devlet, Osmanlı Devleti ile ittifak yapmaya yanaşmıyordu. Çünkü ittifak yapılacak devletlerin kendisine olan güvenini kaybetmişti. Osmanlı Devletinin Savaşa Girişi biraz da olsa zor olmuştur.

Osmanlı Hükümeti şu düşünceler içinde ittifak arayışına girişmişti. Osmanlı-İtalyan savaşını Almanya’nın müttefiki olan İtalya çıkarmış ve bu olay Balkan savaşına yol açmıştı. Balkan Savaşı Rusya’nın girişimiyle meydana gelmişti. Osmanlı Devletinin Savaşa Girişi.

Reklamlar

Hatta Osmanlı Hükümeti bu konuda Fransa’yla İngiltere’nin Rusya’yı bu işte desteklediğine inanıyordu. Nitekim Fransız Başbakanı Poincare, gerek Balkan devleti arası ittifaka, gerekse bu anlaşma sonunda çıkabilecek bir genel savaşta Rusya ile beraber olacağını söylemişti.

Bundan başka, Osmanlı-İtalya savaşı esnasında, Rusya’nın 1909’da İtalya ile yapmış olduğu anlaşmaya dayanarak, boğazların açılmasını istemesine de Fransa az çok yardımcı olmuştu. Bütün bu olaylar, Osmanlı Devleti idarecilerini, üçlü itilaftan uzaklaştırıcı nitelikte idi.

Almanya’ya gelince, ikinci Meşrutiyet’ten beri, özellikle İstanbul’daki büyükelçisi, Baron Marshall’ın zekası sayesinde, Osmanlı arazisinde Almanya’nın hiçbir gözü olmadığına inandırmıştı. Osmanlı Devletinin Savaşa Girişi.

Balkan savaşından sonra Avusturya ile Osmanlı Devleti arasında doğrudan bir sınır kalmadığı için Osmanlı Devleti idarecilerinde Alman-Avusturya ittifakına karşı eğilim artmış ve Akdeniz’de güçleri az olan bu devletlerden Osmanlı Devletine zarar gelmeyeceği inancı meydana gelmişti.

Bu suretle 1909 başlarından 1911 sonlarına kadar Almanya’ya dayanmak ve ona göre de bir siyaset gütmek, Osmanlı devletince doğru yol olarak kabul edilmişti.

Ancak Osmanlı-İtalya ve Balkan Savaşları ve onların sonucunda kaybedilen yerler, Osmanlı devlet adamlarına, Almanya’nın Osmanlı Devleti’ni ne kendi müttefiklerine ne de Balkanlılar’a karşı koruyabilecek bir durumda olmadığını hatta Almanya’ya gösterilen  yakınlığın Almanlara karşı onları kızdırarak, kuşkulandırarak bir tehlike kaynağı haline sokabileceğini göstermişti. Bu durum Osmanlı Devletinin Savaşa Girişi kolaylaştırdı.

Bu durumdan dolayı Osmanlı devlet adamlarında iki fikir belirdi. Birincisi; Osmanlı Devleti’ni her şıkta koruyacak Almanya ile kesin ve açık bir anlaşma yapmak, diğeri de; Osmanlı Devleti’ni muhtemel bir savaşta yakinen etkisi altına alçak devletlerle, özellikle Akdeniz’e yakın olanlarına yaklaşmak ve mümkünse ittifak etmekti.

İngiltere, Rusya ve Fransa ile ittifak girişimleri bu fikirden doğmuştu. Fakat bu devletlere yapılan İttifak teklifleri birer birer reddedilmiştir.

Hatta İngiltere savaşın arifesinde Osmanlı Devleti’nin peşin para ödeyerek ısmarladığı iki savaş gemisini vermemiştir.

Kısacası Osmanlı Devleti Almanya safında savaşa adeta mecbur bırakılacaktır.

Avrupa’da savaş ateşi için bir kıvılcım bekleniyordu. 28 Haziran 1914’te karısı ile birlikte Saraybosna’yı ziyaret eden Avusturya veliahdı Franz Ferdinand, bir Sırp terörist tarafından düzenlenen bir suikast sonucu öldürüldü.

Bu olay, sonuç olarak Avusturya’nın Sırbistan’a karşı savaş ilan etmesini;

Rusya’nın Sırbistan’ın

Almanya’nın da Avusturya’nın yanlarında yer almalarını gerekli kılmıştır.

Ardından bir hafta içinde Avrupa büyük bir savaşa sürüklenmiştir. Tabii ki, savaşın uzantıları bütün dünyaya yöneliktir.

Almanya 3 Ağustos 1914’te Fransa’ya, 4 Ağustos 1914’te de Belçika’ya savaş ilan etti ve Belçika’ya saldırdı. Almanya’nın Belçika saldırısı İngiltere’yi tehdit ettiğinden, İngiltere de 4 Ağustos 1914’te Almanya’ya savaş ilan etti. Avusturya ise, 6 Ağustos 1914’te Rusya’ya savaş ilan etti.

Birinci Dünya Savaşı’nda Türk Cepheleri

Osmanlı Devletinin Savaşa Girişi savaş alanını genişletmiştir. Birçok cephede savaşmak zorunda kalan Osmanlı hareket planının temelini İttifak Devletleri’nin Avrupa’daki yükünü hafifletmek oluşturuyordu.

Bunun için Romanya ve Bulgaristan bölgelerinde Karadeniz’e çıkılacak, Kafkasya’da Ruslar, Süveyş’te İngilizler meşgul edilecekti. Böylece bir yandan Almanya ve Avusturya’nın yükü hafifletilirken bir yandan da İngiltere’nin Hindistan ile olan deniz yolu bağlantısına engel olunacak ve güneydeki zengin petrollerden İttifak Devletleri’nin yararlanması sağlanacaktı.

Kafkas Cephesi

Osmanlı Devleti için en önemli savaşlardan biri, Ruslar’a karşı Kafkas Cephesi’nde verilmiştir. Enver Paşa komutasında 150.000 kişilik bir ordu Sarıkamış Kış Taarruzu diye adlandırılan taarruzu başlatmış, fakat sonuç alınamamıştır.

Üstelik yoksulluk, soğuk, açlık ve hastalıklardan dolayı askeri birliklerimiz yaklaşık olarak 100.000 kayıp vermiştir.

1916 yılında taarruza geçen Rus askeri birlikleri Erzurum, Muş, Bitlis, Trabzon ve Erzincan’ı ele geçirmişlerdir.

1916 yılında Mustafa Kemal Paşa’nın kolordu komutanlığında yaptığı askeri birlikler, Ruslar’a karşı bir çevirme harekatı ile Muş ve Bitlis’i geri almışlardır.

1917 Rus İhtilali, Kafkas Cephesi’nde harekatın durmasına sebep olmuş ve daha sonra ateşkes ve 3 Mart 1918’de Brest-Litovsk Barış Andlaşması’na göre; Doğu Anadolu’nun Türkiye’ye iadesiyle, Kars, Ardahan ve Batum’un Ruslar tarafından boşaltılması ve buraların geleceğinin halkoylamasıyla belirlenmesi kararlaştırılmıştır.

Rus kuvvetleri çekilirken, Ermenilerin Doğu Anadolu Bölgesinde müslüman halka karşı katliam yapmaları üzerine Türk kuvvetleri, bu duruma son vermek üzere yeni bir askeri harekata girişip, Erzincan, Kars, Erzurum, Ardahan ve Batum’u ele geçirdi.

Bu arada Gürcistan, Azerbaycan ve Ermenistan’dan meydana gelen Kafkas Cumhuriyeti kurulmuş, az zaman sonra da üçe bölünmüştür. Enver Paşa bu durumdan yararlanarak Kafkasların içlerine doğru ilerlemek istemiş ise de Almanlar buna engel olmuşlardır.

Türk kuvvetleri 1918 Eylül’ünde Bakü’ye kadar ilerlemiş, ancak Irak ve Suriye cephelerinin çökmesi üzerine Mondros Mütarekesini kabul etmek zorunda kalıp, bu harekata devam edememiştir.

Kanal Cephesi

Mısır’da Osmanlı hakimiyetini yeniden sağlamak,

Süveyş Kanalı’nı yeniden ele geçirip,

İngiltere’nin Hindistan yolunu kesmek amacı ile girişilen Kanal Harekatı, 1915 yılı başlarında biri kıyıdan, diğeri de onun güneyinden olmak üzere iki kol halinde ilerledi.

Gerekli ulaşım imkanları sağlanmaması sebebi ile bu teşebbüs başarısızlıkla sonuçlandı. Karşı taarruza geçen İngilizler 1916’da Sina yarımadasını ele geçirerek Türk Ordusunu geri çekilmeye mecbur etti. Böylece İngiliz kuvvetleri Suriye sınırlarına dayandı.

Filistin ve Suriye Cephesi

Türk kuvvetlerinin Kanal Harekatı başarısızlıkla sonuçlanınca bu bölgedeki savaşın ağırlık noktası Filistin ve Suriye’ye intikal etti.

Bu arada İngilizler Mekke Emin Şerif Hüseyin’le anlaşarak (Ocak 1916), Arapların büyük bir bölümünü Osmanlı Devleti aleyhine çevirmeyi başarmışlardır.

İngilizler, Filistin ve Suriye cephesini içten çökertmek maksadıyla, Şerif Hüseyin’e Suriye, Irak ve Hicaz’ı içine alan müstakil bir Arap devletinin krallığını vaad etmişlerdir.

Ancak bu vaadde bulunan İngilizler, öte yandan Kasım 1917’de Balfour Deklarasyonu olarak bilinen bir mektupla Siyonistlere Filistin’de bir «Milli Vatan» vaad etmişlerdi.

Siyonizm: Filistin’de Yahudiler için yeniden bir vatan kurulmasına destek veren uluslararası Yahudi siyasi hareketidir.

Böylece İsrail Devleti’nin kuruluşu için gerekli zemin hazırlanarak, günümüzde Filistin meselesi olarak bilinen olayların temeli atılmış oluyordu.

1917 yılında bu cephede en önemli savaşlar Gazze’de olmuştur. İngilizlerin buradaki Türk savunma hattını kırmak için Mart ve Nisan aylarında yaptıkları taarruzlar başarısızlıkla sonuçlandı.

Ancak Kasım ayında üstün kuvvetlerle (191.000 kişilik İngiliz kuvvetine karşı 40.000 Türk askeri savaşıyordu.) Gazze’ye giren İngilizler, Aralık’ta da Kudüs’ü ele geçirdiler.

1918 yılında İngilizler’in Yafa’dan taarruzuyla başlayan Filistin çarpışmalarında, Arap isyanının da etkisiyle durum Türklerin aleyhine gelişti.

Bu bölgede 7. 8. ve 4. Ordu bulunmaktaydı. Mustafa Kemal Paşa’nın komuta ettiği 7. Ordu mevzilerini başarıyla savundu. 8. Ordu’yu bozan İngilizler, Mustafa Kemal Paşa’nın ordusunu yok etmek istemişlerdi.

Bunu sezen Mustafa Kemal Paşa, İngilizlere karşı başarılı savaşlar vererek, ordusunu geri çekmek suretiyle imhadan kurtardı.

Bu gelişmelerle Anadolu Güneyden tehdit altına girmişti. Bu arada Mustafa Kemal Paşa, cepheden Erkan-ı Harbiye’ye gönderdiği bir raporda Ordu’nun Türklerle meskun sahalara çekilmesini istemiş, savunma hattının bu bölgelerde kurulmasının faydalı olacağı bildirmişti ki, zaman O’nu haklı çıkaracaktı.

Irak Cephesi

1914’te Basra’ya asker çıkaran İngilizler, Abadan petrollerini korumak ve kuzeye doğru ilerleyerek Ruslarla birleşip Anadolu’yu çember içine almak düşüncesindeydiler.

Ayrıca Türk kuvvetlerinin İran’a girmesini ve Hindistan’ı tehdit etmesini önlemeyi de düşünmüşlerdi.

Kütülamara’ya ve oradan da kuzeye doğru ilerleyen İngilizler, 1915 yılı sonlarında kuvvetlerinin üçte birini kaybederek geri çekilmişlerdir.

General Towsend komutasındaki 18.000 kişilik İngiliz kuvveti Kütülamara’da sarılarak teslim alındı.

Elde edilen bu başarı uzun sürmedi.

Yeniden Basra’ya kuvvet çıkaran İngilizler, 1917 yılında Bağdat’a girdiler. Mayıs 1918’de Kerkük’ü ele geçirip, Mondros Mütarekesi imzalandığında Musul’un yakınlarına kadar gelmiş bulunuyorlardı.

Galiçya ve Makedonya  Cephesi

Türk kuvvetleri Osmanlı Devleti’nin sınırları dışında, müttefiklerine yardım amacıyla Galiçya ve Makedonya’ya da kuvvet gönderip buralarda da savaşmıştır.

Romanya’nın İtilaf Devletleri yanında savaşa katılması sonucunda Almanya, Avusturya ve Türk kuvvetlerinin ortaklaşa açtıkları Galiçya Cephesinde Romanya kuvvetleri Türk kuvvetlerinin yardımıyla yenilmiştir. Makedonya’da da Bulgarlar’a yardımda bulunulmuştur.

Çanakkale Cephesi

Çanakkale Savaşları, Birinci Dünya Savaşı içinde ayrı bir özelliği olan, tarihin kaderini değiştiren, yaşama hakkına şerefi ile ulaşan bir milletin, her şeyden önce kahramanlık destanıdır.

İngiliz ve Fransız ortak saldırılarına karşı savunulan bu cephede cereyan eden muharebeler, Türkler için Dünya Savaşı’nın en büyük olayı oldu.

Cephenin Açılma Sebepleri ve Savaşın Seyri

İtilaf Devletleri’nin İngiltere ve Fransa, Çanakkale Boğazı’nı geçmek, İstanbul’u ele geçirmek, Osmanlı Devleti’ni savaş içinde çökertmek, sonra da müttefikleri Rusya’ya yardımda bulunmak, silah ve cephane sağlamak, Rusya’dan da gıda maddesi temin etmek amacını taşıyorlardı.

İtilaf Devletleri yetkililerinin düşüncesine göre, Boğazların ele geçirilip, Osmanlı Devleti’nin savaş dışı bırakılmasıyla, Süveyş Kanalı ve Hind yolu üzerindeki Osmanlı baskısı kalkacak, Balkan Devletleri’nin İttifak Devletleri yanında yer almaları önlenecek, mümkün olursa İtilaf Devletleri yanında savaşa girmeleri temin edilecekti.

Çok yönlü olan bu planın uygulanması için 1915 yılında İngiliz ve Fransız donanmaları taarruza geçtiler. Önce Şubat 1915’te Çanakkale’nin dış tabyaları topa tutuldu. Ayrıca karaya asker çıkardılar.

18 Mart 1915’te Boğazı zorla geçmeye çalışan İngiliz-Fransız ortak donanması ağır kayıplara uğrayarak geri çekildi.

İngiliz ve Fransız donanması, Nusret mayın gemisinin döktüğü mayınlar ve topçu ateşi ile yedi zırhlısını kaybetmiş, 18 Mart akşamı bu yedi gemi Çanakkale Boğazı’nın sularına gömülmüştür.

Çanakkale Savaşı’nın tarihe deniz savaşı olarak geçen kısmı, bu suretle kapanmıştır.

Yıllar sonra büyük İngiliz devlet adamı Çörçil, “Bize Birinci Dünya Savaşı boyunca Nusret’in yaptığını kimse yapmadı” diyerek, Türk tarihinin bu harika gemisinin ne büyük iş yaptığını anlamlı şekilde dile getirmiştir.

İtilaf Devletlerinin bu başarısızlığı bütün dünyada yankılar yapmıştı. Bu defa İtilaf Devletleri, Gelibolu Yarımadası’nı işgal ederek Boğazlar’a hakim olmak için boğazın her iki yakasına çıkarma yapmayı düşündüler.

Bu düşünce doğrultusunda 25 Nisan 1915’te müttefikler Gelibolu Yarımadası’nın güney kısmına ve Kumkale kıyılarına asker çıkardılar.

Bundan böyle Çanakkale muharebelerinin kara savaşları kısmı başlamıştır. Bu ikinci kısımda cereyan eden çarpışmaların kilit ismi genç Tümen Komutanı Mustafa Kemal’dir.

Çok çetin ve inatçı bir direniş gücü ile yapılan savunma, düşmana ilerleme imkanı tanımamıştır.

25 Nisan 1915’ten itibaren gelişmeye başlayan düşman harekatına karşı Mustafa Kemal, bu defa 100.000 kişilik Kiçner ordusu karşısında Conkbayırı’nda ve Kireçtepe’de kazandığı zaferle düşman ordusunu yenmiştir.

Düşman bütünü ile Anafartalar’da uğradığı başarısızlık üzerine, geri çekilmeye mecbur kalmışlardır. Gelibolu yarımadasını 9 Ocak 1916’da tamamen boşaltmışlardır. Böylece Çanakkale Savaşları emsalsiz bir zafer olarak tarihe geçmiştir.

Çanakkale Savaşı’nın Sonuçları

1. İnsan kayıpları olarak dünya tarihinde en yüksek kayıplara ulaşılan savaşlardan biridir. Yaklaşık olarak 254.000 Türk, 250.000 yabancı olmak üzere 504.000 kayıpla tarihteki yerini almıştır.

2. Türk ordusunun hesaba katılmayan savaş gücü, direnme azmi ve nihayet zaferi, Birinci Dünya Savaşı’nın uzamasına sebep olmuştur. İngiliz belgelerine göre Osmanlı Devleti’nin savaşa girmesi savaşı 3 yıl uzatmıştır. Bunda Çanakkale Muharebelerinin rolü çok büyüktür.

3. İstanbul ve Boğazlar, maruz kalacakları istiladan kurtulmuşlardır.

4. Rusya’nın müttefiklerinden yardım alamaması sonucunda, çıkan Bolşevik ihtilali başarıya ulaşmış, dolayısıyla bu devlet savaştan çekilmiş, Türkiye doğuda 1877-78 savaşıyla kaybettiği Kars, Ardahan, Batum’u geri alma imkanı bulmuş ve Almanların doğu cephesi zaferle kapanmıştır.

5. Türk milletine en büyük kuvvetler karşısında bile zafer kazanabileceği noktasında direnme gücü ve savaş kazanma azmi aşılamıştır. Bu noktadan Çanakkale manevi olarak Milli Mücadelenin kaynaklarından biri olmuştur.

6. Çanakkale’de yeni Türk devletinin ilk temelli şuurlu bir şekilde atıldığı gibi, Türk Milli Mücadelesinin baş komutanı ve lideri Mustafa Kemal’in büyük kabiliyetleri de ortaya çıkmıştır.

Makale Kategorileri:
Tarih

Makale Yazarı - Yönetici

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir