Ticaret Hukukunun Tarihi Gelişimi; Türk devletlerinde uzun süre uygulanan İslam Hukukunda bugünkü anlamıyla ticari faaliyetlere uygulanan kurallardan oluşan bağımsız bir ticaret hukuku dalından söz etmek mümkün değildir. Ticaret hukukuna ilişkin hususlar normal muamelelere uygulanan kurallara tabi tutulmuştur. Biraz da bu boşluk sebebiyle ticari faaliyetler, örf ve adetler ile ahilik teşkilatı gibi esnaf birliklerinin kabul ettiği alt düzenlemelerle yürütülmekteydi.
Bir yandan İslam Hukukunum temel kaynakları olan Kuran ve Sünnette ticari hayatı düzenleyen açık ve özel hükümlerin bulunmayışı ve ticari örf ve adetlerle esnaf teşkilatlarınca uygulanan alt düzenlemelerin gelişen ticari hayata ayak uyduramaması, diğer yandan ülkede İslam Hukukunun yürürlükte olmasına karşılık ticari hayatta gayri Müslimlerin daha aktif olması gibi sebeplerle ticari ilişkilerin düzenlenmesindeki yetersizlikler, Müslüman ve gayri Müslim tacirler arasındaki ihtilafların hangi mahkemelerde ve hangi kurallara göre çözümleneceği gibi konularda sorunlar yaşanmaya başlanmıştır
. Bu dönemde Müslüman tacirler arasındaki ve taraflarından biri Müslüman olan tacirler arasındaki ihtilaflar Şeriye Mahkemelerinde şeri hükümlere göre çözümlenirken; taraflarından her ikisi de gayri Müslim olan ihtilaflar diğer mahkemelerde, çeşitli Avrupa devletlerinin kanunlarına göre çözümlenmekteydi. Bu durum ülkede hukuk birliğini sarsmakta, benzer ihtilafların farklı şekilde çözümlenmesi sonucunu doğurmakta ve tacirler arasında huzursuzluklara sebep olmaktaydı.
Tanzimat döneminde ticaret hukuku alanındaki bu kargaşaya son vermek amacıyla 1807 tarihli Fransız Ticaret Kanunu’nun bir kısmının tercümesinden ibaret olan 1850 tarihli Kanunname-i Ticaret kabul edilmiştir. Bu kanuna sonradan ticaret mahkemelerinin kuruluşu, iflas ve sigorta işlemleriyle ilgili ekler yapılmıştır. 1864 yılında ise deniz ticaretiyle ilgili olarak, yine Fransız Ticaret Kanunu’nun ilgili hükümlerinin tercümesinden ibaret olan Kanunname-i Hümayun-u Ticareti Bahriye kabul edilmiştir.
İslam Hukukunun özel hukuk (medeni hukuk) ile ilgili hükümlerini kodifike etmek amacıyla oluşturulan Mecelle 1876 yılında yürürlüğe girmiştir. Mecellenin yürürlüğe girmesiyle ticari faaliyetlerle ilgili daha önceden kabul edilen Kanunname-i Ticaret ve Kanunname-i Hümayun-u Ticareti Bahriyeye ek olarak, üçüncü bir yasal düzenleme doğmuş ve bunlar birbirinin tamamlayıcısı olarak uygulanmaya başlamıştır. Ancak Mecelle’de Kitab-ü Şirket başlıklı bir bölüm bulunmasına rağmen bugünkü anlamda ticari hükümleri içermiyordu. Şirket adı altında adi şirket benzeri bir kurum düzenlenmekteydi.
Uygulama bakımından söz konusu düzenlemeler müslümanlar arasındaki ve taraflarından biri müslüman olan ihtilaflara uygulanabiliyordu. Yabancılar arasındaki ticari ihtilaflar davacının konsolosluğunda görülmekte ve kendi ülkesinin kanunlarına tabi olmaktaydı.
Cumhuriyetin ilanından sonra hukuk alanında yapılan yenileştirme hareketleri kapsamında, ticaret kanunu ile ilgili çalışmaları yürüten komisyon TBMM’ye bir Ticaret Kanunu Layihası sunmuştur. 26 Mayıs 1926 tarihinde TBMM genel kurulunda kabul edilen bu kanun Medeni Kanım ile birlikte 4 Ekim 1926, tarihinde yürürlüğe girmiştir. Cumhuriyet tarihinin ilk ticaret kanunu olan ve artık Eski Ticaret Kanunu (ETK) olarak anılan bu kanun 1 Ocak 1957 tarihine kadar yürürlükte kalmıştır.
ETK’nın Birinci Kitabında, genel hükümler, ticaret şirketleri, ticari senetler ve ticari taahhütleri düzenlenmekteydi. 1929 yılında bu kanuna eklenen İkinci Kitapta ise deniz ticaretine ilişkin hükümler yer almaktaydı.
ETK, birbirinden farklı birçok devletin mevzuatından derlenen hükümlerden oluşması, belirli bir sisteme sahip olmaması, İsviçre’den iktibas edilen MK ve BK ile arasında gerekli irtibatın sağlanmamış olması, BK’da yer alan düzenlemelerle mükerrer düzenlemeler içermesi gibi sebeplerle eleştirilmiştir. ETK’nın, ticaret hukukunu düzenleme bakımından esas olarak sübjektif ve objektif sistemleri bünyesinde barındırdığı, hatta zaman zaman ticari işletme esasına da yer verdiği, böylece karma sistemi benimsemiş bir ticaret kanunu olduğu genel olarak kabul edilmektedir.
ETK birçok bakımdan eleştirilmesine ve ticari hayatı düzenlemede yetersiz kalmasına rağmen, İkinci Dünya Savaşırım da etkisiyle yeni bir ticaret kanunu hazırlama çalışmaları uzun süre sonuçsuz kalmıştır. İkinci Dünya Savaşını takiben TTK’nın taslağını hazırlamak üzere Prof. Dr. Ernst Hirsch görevlendirilmiştir. Adalet Bakanlığı ve TBMM Adliye Encümeni’nin de katkılarıyla tasarı son şeklini almış, 29 Haziran 1956 tarihinde TBMM genel kurulunda kabul edilerek kanunlaşmış ve 1 Ocak 1957 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Ticaret Hukukunun Tarihi Gelişimi.
TTK hükümlerinin bir kısmı ETK esas alınarak, çoğunluğu ise yabancı kanunlardan yararlanılarak hazırlanmıştır. Sonraki yıllarda bazı hükümlerinde değişiklik yapılmakla birlikte, büyük ölçüde yürürlüğe girdiği tarihteki yapışım korumaktadır. TTK ‘da 1995 yılında 559 sayılı KHK ile ticaret sicili, anonim şirketler ve limitet şirketlerle ilgili bazı hükümlerde değişiklik yapılmıştır. Son olarak 4884 sayılı kanun ile anonim ve limitet şirketlerin kuruluşunda bakanlık izni kaldırılmıştır.
Temel kanunlarımızdan biri olan TTK’nın, ihtiyaçları karşılama bakımından yeterliliği hususunda bugün ciddi eleştiriler yapılmaktadır. Çünkü hızla değişen ve gelişen ticari hayatın ihtiyaçlarım karşılamada, değiştirilmesi son derece güç bir sistemi bulunan temel kanunlar zamanla yetersiz kalmaktadır. Bu güçlük sebebiyle, günümüzde ticaret kanununun düzenleme alanına giren ve esasen bu kanunda yer alması gereken bazı düzenlemeler farklı kanunlarla ve mevzuatla yapılmaya çalışılmaktadır.
Mesela, Sermaye Piyasası Kanunu ve diğer sermaye piyasası mevzuatı ile zaman zaman TTK’nın temel kuralları zorlanmakta hatta değiştirilmektedir. Bununla birlikte, sermaye piyasası ve menkul kıymet borsaları gibi teknik ve dinamik alanlarda ihtilafların acele çözümlenmesi gerektiğinden, TTK ‘da yer alan genel düzenlemelerle sonuç alınamamakta ve bu tür düzenlemeler kaçınılmaz olmaktadır. Aynı şekilde değişen ihtiyaçlara cevap verme bakımından rekabet hukuku, banka hukuku, çek hukuku ve sigorta hukuku gibi alanlarda da TTK’ da ki hükümlerle çelişen ve onları aşan düzenlemeler yapılmakta bu kanunun yetersiz kaldığı hususlar tamamlanmaktadır.